fbpx
Giriş
x
veya
x
x
Kayıt
x

veya

social facebook social twitter instagram

Niçin Evleniriz ? Evlenmek Gerekli mi ?

Niçin Evleniriz ? Evlenmek Gerekli mi ?

Bazı meslektaşlarımın, bazı aydınların ve evlilik sorunları üzerinde çalıştığımı duyan dostlarımın sık sık sordukları, ‘’Evlilikten yana mısın yoksa evlilik kurumuna karşı mısın?’’ sorusunu ben kendi anlayışımla ilgi alanım dışında tutmuşumdur. Çünkü böyle bir soru, ‘’4000 yıl önce insanlar neden evliliği kabul ettiler, böyle bir kurumu neden geliştirdiler?’’ sorusuna yanıt arama kadar zor ve geçerliliği olmayan bir sorudur. Bazı çevrelerce tartışılmasına, olumlu ve olumsuz yönlerinin ortaya konmasına karşın, sorunun bu biçimde ele alınıp çözümlenmesine olanak göremiyorum. Benim somut olay ve gözlemlere dayanan, uygulamalı bilimsel uğraşımla da uzak yakın bir ilgisi yoktur bu sorunun. Çünkü beğensek de beğenmesek de, evlilik günümüzün toplumsal bir gerçeğidir. M.Ö. 2000 yılından günümüze kadar devam etmiş, çağlar boyu temel nitelikleri değişmemiş yönleriyle geçerliliğini koruyan, varlığını sürdüren bir gerçektir. Insanın belki de doğadışı kurduğu, geliştirdiği ilk kültür olgusudur evlilik. Bir kültür ürünü olduğu için, insanın her kültür ürününde görülen zayıflıklar, aksaklıklar bünyesinde taşıması da doğaldır. Zamanla gelişip değişime uğrayabilir, ama vazgeçilemeyecek bir yönü olduğunu da kabul etmemiz gerekir.

 

Bağlanma İhtiyacı için Evlilik

 

Bowlby'in bağlanma teorisi ve Gelişimsel psikoloji araştırmaları (Mahler, Main, Ainswort, Stern, Winnicott...) gösteriyor ki; insan yavrusu doğduğunda kendisine değer atfedebilecek (sevgi,şefkat,onaylanma...) bir kapasiteye sahip değil ve kendisinin değerinin ne olduğu, hatta kendisinin ne olduğunu öğrenebilmesi annesi (bakım veren kişi) ile kurduğu ilişkinin niteliğine bağlı yani bebek annesinin kendisine bakım verirken takındığı tavrı (ihtiyaçların karşılanma süresi, ses tonu, çocuğun kucağa alınış ve kavrama şekli...) referans alarak/içselleştirerek kendisinin değerinin ne olduğunu ve kendisinin ne olduğunu öğrenir.

 

Bakım verenler tarafından sevgiye layık olduğu hissettirilmemiş biri zaten kendini sevemez, böyle bir kişinin kendini ''sevmesi'' yani sevebilme kapasitesini kendine yönlendirmesi literatürde ''Narsisizm'' olarak geçmektedir. Yani kuru kuruya ''kendini sev kardeşim'' gibi romantik söylemler altı doldurulmadan bir işe yaramamaktadır.

 

  • Simbiyoz; bağımlı, asalak bir ilişkiyi tarif eden bir terimdir.Kişinin hayatla bağını kesen tek taraflı kahredici bir ilişki olarak tanımlayabiliriz.
  • Bağlanmak (sağlıklı/güvenli) ise kendinin ve ötekinin farkında olup insani ihtiyaçların ötekiyle kurulan insan insana ilişkinin ürünü olduğunu bilmektir. Olması gereken ilişki biçimi olarak tarif ettiğimiz ilişki biçimi budur, güvenli bağlanmak.

Bağlanmak (bağımlı olmak değil), onaylanmak (onaya muhtaç olmak değil), sevilmek, değer görmek insan oğlunun ihtiyaçlarıdır ve bunlarda insanın tek başına yapabileceği şeyler değil sosyal bir varlık olması hasebiyle ötekiyle kurulan ilişkiyle yani evlilikle mümkün.

 

Evrensel Bir İlişki Biçimi EVLİLİK

 

İnsanın tek başına bir dünya oluşturması oldukça zor ve özel yetenek isteyen çileli, çetin bir yaşam biçimidir. Denilebilir ki, insan başkalarıyla kurabildiği, sürdürebildiği ilişkiler ölçüsünde vardır. Daha doğrusu kişi insanlar içinde, bazı şeyleri onlarla birlikte yaptığı, paylaştığı ve geliştirdiği bir ilişkiler düzeni içinde bulunduğu ölçüde ‘’ben de varım’’ diyebilmektedir. Varlık bilincine ulaşmaktadır, varoluşunu gerçekleştirmektedir.

 

İnsan varlığını anlamlı ve geçerli kılan gerçek bu olduğuna göre insanlarla bütünleşmenin, onlar arasına karışmanın en yalın ve yakın, sağlam, köklü yolu ve evrensel bir ilişki biçimi, kadın erkek beraberliğini meşru kılan, toplumca onaylanan karı koca ilişkisidir, EVLİLİK.

 

Cinselliğin Kurumsallaşmış Halidir Evlenmek

 

Evlilik ilişkisi bir yerde toplumsal ilişkinin ve toplumla bütünleşmenin, yukarda değindiğim anlamda toplumla varolmanın, diğer yönüyle de temel bir dürtü olan cinsel dürtü gereksinimini gidermenin doğal ve toplumsal yoludur. Böylece insan doğal olan temel bir ihtiyacını bir ilişkiyle yani evlenmeyle gidermiş oluyor. Yüceltmiş oluyor.

 

Bu nedenle, evlenmeyi bireysel ve toplumsal etkenler güdülemektedir. Her toplumda vazgeçilmez temel bir gereksinim olduğu halde, çoğu toplumlarda aşağı yukarı benzer biçimde cinsel konularla ilgilenme, cinsel eğitim ve cinsellikle ilgili her şey kısıtlanmakta, yasaklanmakta ve tabulaştırılmaktadır. Böyle olduğu için evlenmeyle toplumca onaylanan,törenlerle kutsanan bir nitelik kazanan kadın erkek birleşmesi anlamında evlenme, güçlü bir güdü görünümü kazanmaktadır. Yalın cinsellik davranışının toplumsal donatımla yüceltilmesidir. Cinsel birleşmenin toplumsallaşması, kurumsallaşmasıdır evlenme.

 

Evlenmeyle bireysel-ruhsal yaşantı olan psikoseksüel yaşantı, ikili ortak güdülenmeyle psikoseksüel davranışa dönüşür. Bir başka deyişle, toplumsal ve kültürel yönleriyle evlenme güdüsü, bir değerler ve kurallar sistemi olan, toplumun çekirdeğini oluşturan ‘’aileyi’’ kurma bağlamında gerçek ve gerekli bir ‘’kazanılmış psikoseksüel davranış dürtüsü’’dür.

 

Sevgi,Dayanışma ve Paylaşma Evliliğin Temel Güdüsü Olmalı

 

Ne var ki, evlenmeye güdülenme, yalın dürtülerle gerçekleşemez. Karmaşık ve çok boyutlu dürtülerin yönlendirdiği, ’’ortak değerler yaşantısı’’na ortam hazırlamıyorsa ya da kaynağında bu anlamda güçlü bir güdülenme bulunmuyorsa, böyle bir evlilik ilişkisinin insanları mutlu kılması olasılığı da yoktur veya çok zayıftır.

 

Yalın bir cinsel ihtiyaç giderilmesine ya da ekonomik çıkar sağlamasına, kadının evin zorunlu işlerini görmesine yönelik tutum ve düşüncelerin ağır bastığı evliliklerde, doyumlu evlilik ve doyumlu bir cinsel ilişkinin ortaya çıkması imkânsızdır.

 

Toplumsal bir varlık olan insanın karşı cinsiyetten bir başka insanla mutlu olma beklentisi, evlilik kurumuyla ortaya çıkmaktadır. Böyle bir ilişkiyi başlatan, sürdüren ve anlamlı kılan evlenme güdüsü vazgeçilmez, güçlü ve köklü bir toplumsal bilinçlenmeye dayanmalıdır. Benim görüşüm,  sevgi, dayanışma ve paylaşma, sorunların üstesinden birlikte gelme, evliliğin temel motivasyonları olmalıdır.

 

Sevginin Nefrete Dönüşümü

 

Gelgelelim insanlar ne kadar sevişirlerse sevişsinler, insan psikolojisinin karşı konulmayan bir özelliği olarak zaman zaman ortaya çıkan ruhsal çatışmalar, eşler arası sevgi ve beğeniyi kin ve nefrete dönüştürebilmektedir. Örneğin, sevmek isteyen her kadın, beraberinde sevilmeyi de ister. Seven kadın sevildiği ölçüde bu sevgiyi sürdürür, davranışa yansıtır. Sevginin davranışa yansıtıldığı evrensel alan, psikoseksüel davranış alanıdır. Buna karşılık sevilmediğini sürekli olarak algılayan kadında sevgi giderek nefrete dönüşebilir.

 

Bu nokta da yardım talebinde bulunan çiftlere evlilik terapisi bağlamında, duygularını nasıl ifade ettikleri ya da nasıl ifade etmeleri gerektiği konusunda müdahalelerde bulunuyoruz. Kendi duygularına dair farkındalık kazandırmayla ilgili terapötik formülasyonlar geliştiriyoruz. Her ne kadar evlilik ilişkisi bağlamında gelse de, sağlıklı mutlu ve sürekliliği olan ilişkiler yaşamak için duygularımızın sesine kulak vermek , olası çatışmalar, kavgalar ve çıkmazlardan bizleri alıkoyacaktır. Tek başınıza bu süreci aşamıyorsanız Evlilik terapisti İstanbul  ilinde rahatlıkla ulaşabileceğiniz bir uzmanlık alanıdır. 

Sevgiyle Kalın..

Uzm.Psk.Dan.Eyüp SARI

Çift ve Evlilik Terapisti

Kaynakça:

- Bağlanma Kuramı ve Romantik İlişkiler-H.Duran

- Evlilik Raporu-K.Özuğurlu

 

Diş Beyazlatma
Kadınlarda Depresyon
 

By accepting you will be accessing a service provided by a third-party external to https://www.turkiyedetedavi.com/